13 Şubat 2012 Pazartesi

"bir pijama uzaklığındaki bakkal"a sabah yolculuğu

      pazar sabahları dahi kahvaltı yapma isteği ile uyanan birisiyimdir. nereden bulaştı bu huy bana bilmiyorum ama yıllardır bana nice eziyetler çektirmişliği vardır. mazisinin lisedeki yatılı yıllarıma dayandığını düşünmekteyim. zira o zamanlar yemek yemenin de bir saati vardı, adabı olduğu gibi. hafta içi saat 8 de kahvaltı biterdi. hafta sonu ise çok erken bitmese de kahvaltı saati, yine 12 ye kadar da sürmezdi. o yüzden erken kalkmalar üzerine üstün hizmet madalyası olan bünye "bari boş durmayayım da gidip kahvaltı yapayım" dedi diyeli bu haldeyim işte. illa her sabah kalkıp kahvaltı yapacağım. sabah 6 da yatıp öğlen de kalksam  bu bünye yine ister kahvaltı. şöyle ki bazı sabahlamalarda yatmadan önce kahvaltı yapıp yattığımı da bilirim. bu birazcık saçma biliyorum ama ben bile çözemedim mantığını yıllardır zaten.
      bazı geceler arkadaşlarla sabahlamışsınızdır. güzelce geceden içilmiş eğlenilmiş ve sızılmıştır. kardeşim yatsana şöyle öğleden sonraya kadar herkes gibi. yok bütün herkes mışıl mışıl uyurken uyanılır ve gelir kahvaltı isteği. haydi bakalıııım. işte asıl macera bu sabahlardadır. evde yatanları uyandırmadan işleri halletmeye çalışırsın. sessizce kalkıp ketılın (kettlee yazmasını hiç sevmem) o muhteşem senfonisini ev ahalisine duyurmamak için mutfak kapısı dahi kapatılır. öyle basit bir kahvaltıyla da yetinmez bünye. ne kadar malzeme varsa dolapta çıkar. ve sıra erken kalkanlar için bir ızdırap haline gelen bakkala gidip ekmek almaktadır.
     neyse ki bir çok olumsuzluğa rağmen bakkalımız tam olarak apartmanın altındadır. yani "bir pijama uzaklığında". her pijamalı bakkal yolculuğu bir gerilimdir aslında. "acaba bakkalda güzel bir kıza denk gelir de rezil olur muyum", "alt komşu ile karşılaşır dün gecenin açıklamasını yapar mıyım" soruları arasında elde bir kaç bozuk para ve anahtar kombinasyonu ile pijama üstüne kapşonlu fermuarlı sweat(ne zor ismi var ama bildiğimiz şey işte yani) giyilip yola koyulur. yol dediysem merdiven işte. merdiven demişken; beş katlı apartmana asansör yapmayıp merdivenleri de mühendislik ve mimarinin izin verdiği en uzun ölçüde yapanlar da bu yolculuğum sırasında andığım insanlardır. ki benim kullandığım sözleri bize damacana su getiren abinin de kullandığına şehit olmuşluğum vardır.
     kısa süren yolculuk sonrası bakkalımıza ulaşılır. bakkal dediysem de aslında bakkallığı hak edecek hiç bir şeye sahip olmayan bir market kendisi. bakkal dediğimiz yer az salaş olur, daracık dükkanda çukulatalara çarpmadan geçeyim derken gazetelerin asılı olduğu şu döner şeye çarpabilirsin yani (bu arada hakikaten o aletin adı nedir ya). bakkal dediğin göbekli bir amcanın ve öğlenleri ona yemek getirip amcanın yemek yerken müşterilerle ilgilenen eşinin olduğu yerdir. sonra bakkal amca dediğin muhabbeti güzel insandır. eskimiş bir veresiye defteri olan ama veresiye defterine asla müşterinin yanında yazmayan, müşterisine değer veren sevimli insandır. bizim bakkal ise tüm bu özellikleri bünyesinde barındırmayan, selam verdiğinde almayan, insaniyetle "kolay gelsin" dediğinde bir teşekkürü bile fazla gören biri işte. ama ne yaparsın "bir pijama uzaklığı çekiciliği"ni de çöpe atamayız.
     neyse, bakkal ziyaretimiz asla sıcak olduğunu görmediğim ekmekleri alıp küçük bir parçasını apartman kedilerimize(kendilerini daha sonra anlatırım) ikram edip evin yolu tutmakla yavaş yavaş sonlanır. sıra tek başına yapılan güzel bir pazar sabahı kahvaltısında.  yine bir pazar sabahı ve ben yine yalnız başıma kahvaltı yapıyorum. zalımsın kahvaltı manyağı bünye.

Lapsus Calami
12.02.2012  "sessiz bir pazar sabahı"
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...