30 Mayıs 2012 Çarşamba

yazmak

Sizin hiç aklınızdan geçenleri yazıya dökmeye yetişemediğiniz oldu mu? Bir cümleyi yazarken bir sonrakini çoktan düşündüğünüz ve onu da yazmak için sonsuz sabırsızlandığınız oldu mu? Parmaklarınızın düşünce hızınıza yetişememesine lanet ettiniz mi peki? Elinizde not edeceğiniz bir şeylerin olmaması nedeni ile unuttuğunuz nice fikirler ve cümleleri özlediğiniz olur mu? Yazdıklarınızı tekrar tekrar okuyup sanki siz yazmamışsınız gibi defalarca güldüğünüz ya da ilk kez okuyormuş gibi duygulandığınız ?.. Yazarken zamanın nasıl akıp gittiğini fark edemediğiniz... Peki yazdığınız karakterle beraber yağmurda ıslanır gibi olup ürktüğünüz oldu mu? Kendinizi bir sahil kasabasında gün batarken eski parşömenlere dolma kalemle roman yazar gibi hissederken, aslında evde ayaklarınızın üzerinde battaniye ve kucağınızda laptop ile oturduğunuz oldu mu? Yazdıkça mutlu olduğunuz oluyor mu? Benim oluyor da...

29 Mayıs 2012 Salı

Tahirle Zühre Meselesi


Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil, 
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte 
yani yürekte. 

Meselâ bir barikatta dövüşerek 
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken 
meselâ denerken damarlarında bir serumu 
ölmek ayıp olur mu? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil. 

Seversin dünyayı doludizgin 
ama o bunun farkında değildir 
ayrılmak istemezsin dünyadan 
ama o senden ayrılacak 
yani sen elmayı seviyorsun diye 
elmanın da seni sevmesi şart mı? 
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık 
yahut hiç sevmeseydi 
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden? 

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da 
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Nazım Hikmet

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Lapsus Calami 2


*** Cumartesinin ayrı bir güzelliği var sanki. Pazar gibi değil mesela. Pazar iticidir. Balkonda pijamalı göbekli heriflerin sabah sabah gerinmesidir pazar. Ama bak cumartesi öyle mi. Cumartesi, ailecek balkonda kahvaltı yapmak demek. Komşulara kek neyin vermek demek balkondan balkona. Çok severim ben cumartesileri.

*** Bazı tuvaletlerde pisuvarlar boylara göre uzundan kısaya diziliyor ya ben buna çok seviniyorum. Boyum 1.50 olmasa da öyle olan birinin 1.80 ile aynı seviyede işeme mecburiyeti beni kızdırıyor. 1.80 için hava hoş ama nedir 1.50 nin çektiği. Hayali bile kötü. Pisuvarlarda da insanlar düşünülmeli bence. Evet bence.

*** 30 dakika garantisi veren pizzayı belki bedavaya alırım diye beklerken yaşadığım gerilimle karnım daha da acıkıyor. Zalımsın domi.

*** Aslında pisuvar dediğin estetik olarak çirkin bir şey. Sevilecek şey değil.

*** Kuyrukta bekleyen teyzeler çok telaşlıdır. Kuyruğa girip çıkanları takip ederler. Kuyruğu düzene sokmaya çalışırlar. Sanırsın dünyanın yanlışlarını düzeltiyorlar. Ama gerilmeye de çok müsaittirler. En ufak bir kuyruk tartışmasını körükleyebilirler. Yapma teyzecim. Bırak aksın kuyruk kendince. Yapma.

*** “Biz sirke ile evlendik. Aman siz zeytinyağı ile evlenin” dedi hoş bir sohbette amcam. Ve ben evlenmeden anladım galiba ne demek istediğini…

*** Bankamatik kuyrukları medeniyetin sınandığı yerler gibi sanki.

*** Apartman girişindeki zemin kat penceresinden hayatı izleyen teyze de ayrı bir candır. Hele bir de yanı başında kedisi varsa…

*** Fal baktırmak dediğin saçma şey. Adam senin eski sevgilinin adı ile memleketini söylüyor, sen de bundan tatmin oluyorsun. Zaten bildiğin bir şey onlar. Eski sevgilisinin adını bilmeyen var mı? O yüzden bu bilginin başkası tarafından söylenmesi niye bu kadar çekici olsun ki? Hatta bazen eski sevgilinin adının içinden üç harf söylüyor. Bak bak bak… Bir de gizem katmaya çalışıyor. Yok arkadaş bir sevemedim ben şu falı.

*** Bir evde “diş macununu ortasından sıkma” ve “banyo terliğini ıslatma” kavgası çıkıyorsa o evde mutluluk vardır. O evde sevgi vardır. Güzeldir o ev.

*** Sürekli evine hediye rakı gelen bir abi varmış. Onun da alkolden nefret eden bir eşi. Dostlar sohbetinde bizim abi arkadaşlarına gülerek eşinin bu rakıları lavaboya döktüğünü anlatmış. Arkadaşlarından biri durduramamış kendini: “Oğlum dökülür mü hiç rakı? Vallahi günah. Çok fena günah hem de. Sen getir, gerekirse biz dökeriz onu.”

*** Sokakta dağıtılan el broşürlerinden birer tane alıp “Elindekiler bitince anca gidebiliyorlar. İşleri o kadar da ondan alıyorum” diyen insan, sen harikulade bir insansın.

*** Bir insanın egeli olması iyi, hoş, güzel de; insanın annesinin egeli olması çok daha bir güzel.

*** Küçükken ağaç ev yapılan filmlere özenip, yemiş(bkz: incir) ağacımıza bir çivi çaktığım için dedemden tokat yemiş bir insanım. Tek sebep ağacı ağlatmamdı. Doğa sevgisi bundan daha öte bir şey olamaz.

***Model konserinden sonra çiçek vermek için sahneye gelen ve “Sayın Model hanım” diye söze başlayan belediye başkanı canımsın.

*** “da” eki karadenizde hep ayrı yazılır.

*** Annesine özenip hayatlarında ilk kez makyaj yapmaya kalkan küçük kızlar vardır. Ayaklarında da annesinin topuklu ayakkabısı ve yerlerde sürünen elbisesiyle, dudaklarındaki kıpkırmızı ruju sağa sola bulaştırmamak için ağzını dahi kapatmadan gülümseyerek gezer evin içinde. Yüzünün her yerinde kat kat makyaj malzemesi vardır. Zaten al al olan yanaklarına allığı da çok sürdüğü için kıpkırmızı yanaklarıyla tek amacı vardır; kendisini babasına beğendirmek. Tatlıdır, güzeldir, sevilesidir. Ama şöyle bir şey var ki hiç çekilmez. Tüm bu ritüelleri düğünlerde yapan kadınlar… Yapmayın o kadar makyaj işte. O ancak beş yaşındaki bir kız çocuğunda tatlıdır.

*** Yön duygusunda sıkıntı olan insanı görünce çok duygulanıyorum ben. “Sağa döneceksin” dediğimde “Kalem tuttuğumuz tarafa mı?” diye cevap veriyor ya, çok ağlamaklı oluyorum. Elinden tutup kendim götüresim geliyor onu istediği yere. Ona yönleri öğretesim geliyor. Şefkatim kabarıyor.

http://neyinkafasi.com/lapsus-calami-2/


22 Mayıs 2012 Salı

uçmak


kanatsız kuş olmak zordur
Minik parmağını gökyüzüne doğru uzatmış, ayaklarının ucuna doğru hafifçe çıkarak adeta gökyüzüne dokunmaya çalışan bir çocuk... Annesinin elini sıkı sıkı tutmasına karşı savaş veriyor adeta oracıkta. Gelen geçen herkes onun sapsarı uzun saçlarına ve masmavi gözlerine takılmış, kafasını okşayıp geçiyor. Tek bir kişi dahi kafasını yukarı kaldırıp bakmıyor dahi. Sıradan hayatlarına küçücük bir farklılık katmadan devam etmekte bir sakınca görmüyorlar kendilerince. Ama o ise bir şeyler anlatmak ister gibi kafasını da yukarı kaldırmış bakıyor. Ağzından en ufak bir ses dahi çıkmasa da onun bu çığlığını bir tek ben duyuyorum.


Gökyüzünün mavisine yaraşır kıpkırmızı bir paraşüt... Beton binaların kısıtladığı o daracık gökyüzünde çıkıveriyor küçük bir çocuğun karşısına. Koskoca şehir yaşamında binlerce kişi tarafından fark edilmeyen bu şey, işte o çocuk sayesinde fark ettiriyor kendini bana. Ve küçük bir çocuğun hayallerine yaraşır bu macera burada başlıyor.

Uçmak herkesin içinde yıllarca taze kalan büyük bir hevestir.. O değil midir ki uçan kuşları kıskanıp, bulabildiğimiz küçük duvarlardan atlatarak uçma taklidi yaptıran. O değil midir ki gökyüzünü yarıp geçen o devasa uçaklara, annesinin sesini duyan bebek gibi aniden coşkuyla baktıran. Uçmak “aşk” gibi bir şeydi işte.

 “Kanatsız kuş olmak zordur” derken şarkılar fark etmemiştik özgürlüğün tadının bu kadar özel olduğunu. Yaşamak gerek diye düşünüp günümüz insanı üşengeçliği ile seyretmeyi tercih etmiştik zamanla. Fakat yaşamak gerekti gökyüzünü, tatmak gerekti özgürlüğü..

Gün geldi ve uçtuk. Yaşam sevdalısı olarak tattık yine özgürlüğün o doyulmaz tadını.

“Not: gözlerinin mavisine benzer bir denizden gelen ılık meltemle savrulan sapsarı saçları ile koşturuyor iskelede yine o çocuk. Bir anda duruveriyor. Yavaşça eğilip, denizin dibini seyrediyor özenle. Bana bir şeyler anlatmak ister gibi sanki… “




Coldplay - Paradise

18 Mayıs 2012 Cuma

ütopyalar güzeldir




Düşten de mor bir aşkı, yaşadın da gittin yar


Bir gittin ki sus oldu, pusa büründü hisar


Bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi


Bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir


Onu bana verseler vermeseler ne yazar


Ben bir kadın sevdim ki evim artık gül kokar


Bir vapur dumanıyla sanki gelecek gibi


Bir gün gelecek elbet, ütopyalar güzeldir



lapsus calami

*** Bir insan egeli ise tatlıdır. O çok güzel bir insandır. Hele ki normal hayatında güzel türkçesi ile döktürürken, babaannesinin yanına köye gittiğinde ege şivesine dönmesi bir kaç saniyesini alıyorsa daha bi güzel insandır.

*** Benim bildiğim içki içmek için "murat 131 ve toros"larını kapıp gelen insanlar güzel bir şehir manzarası olan dağlık bir yeri seçerler. Açarlar müziklerini son ses (Kibariye'den), arabanın kapıları da açık güzelce demlenirler. Pamukkale'de öğrenci tepesine gelip, paraşütler kalkarken demlenmek nedir kardeşim. Aynı ritüeller yine geçerli tabi: son ses Kibariye, murat 131 ve tuborg. Neyin kafasındalar çözemedim tabi.

*** En güzel zevkler listeme iki tane daha eklendi dün. Birisi vapur iskelesinin içinde bisiklet sürüp, vapura binmek. Diğeri de çevreyolunda köprüden aşağı doğru bisikletle inmek. İkincisi pek anlaşılamadı biliyorum ama fena güzeldi.

*** Dinlenmek için bisikletlerle durduğumuzda bir sıkıntı olup olmadığını sorup selam veren güzelim İzmir insanı canımsın.

*** İzmir çok güzel şehir ya allah belasını versin.

*** Bi gün bisiklet kiralayıp gezdim. Hemen de "Alpay Erdem"leştim. 

*** O an televizyonda dizide bir şarkı çalar. Ekranın hemen altında bir yazı belirir: "şarkının adını yaz bilmem kaça gönder müzik cebine gelsin." Noldu ona. Görmüyorum ben bayadır.

*** "Ya sen al üçer tane daha bira. Bakarsın savaş mavaş çıkar, darbe olur, efes fabrikaları falan kapatır. Kalmayalım sonra gece gece birasız." Babamdan inciler..

*** Telefonunu kemerine taktığı telefon kabında taşıyan insan, evet güzel bir insan. Ben nerede öyle bir insan görsem orası çok samimi bir yerdir derim. Bir kahvehane ise oturup bir çaylarını içerim.

*** Ne zaman tiyatro çıkışında bir köfteci görürsem (stat çıkışı misali) o zaman benim çok mutlu olacağım zamandır. Tiyatroya gidenlerin hiç karnı acıkmaz mı yani. Yapın bir güzellik.

*** Her otobüse binişimde acaba bu otobüste mahsur kalsak nasıl bir hayatımız olur deyip "Lost"a bağlıyorum. Birisi Jack olup grup lideri oluyor, Sawyer tipli bir herif kızları topluyor etrafına falan. Çok dizi izlememek lazım ya da otobüse ayık binmek lazım.

*** Bizim evin yakınında bir seyyar simitçi bir abimiz var. Sürekli ondan alıyoruz simitimizi poğaçamızı. Ama gün geliyor insan sıkılıyor simit-boyoz-az çeşitli poğaçalardan. Az ileride olan Site'den bilimum çeşit poğaça falan almak istiyor canımız. Ama o Site poşetiyle o abimizin yanından geçiyoruz ve o da poşete bakıp "sen de mi be Derşan" diye bakış atıyor ya ben buna çok üzülüyorum. işte o zaman anlıyorum büyük balığın küçük balığı yemesine ben de katkıda bulundum. diyorum kendime "pis bir herifsin sen Derşan."

*** Otobüs yolculuğunda cool olma çabaları insanoğlunun hayatla bir sınavı olsa gerek. Cam kenarına geçip kulaklığı takana bir haller oluyor. Camdan dışarıyı izleyip ıssız adam moduna geçmeler, otobüse binenlere, yanına oturana bakmamalar, otobüs ikramlarından almamalar, muavinle çok muhatap olmamalar falan..

*** Bir zamanlar bizim evde "uçan çamaşır makinesi" vardı. çalıştırdıktan sonra bir helikopter edasıyla sesler çıkartarak banyonun içinde o köşe senin bu köşe benim gezip duruyordu. Bıraksak banyonun o küçük penceresinden atlayıp kaçacakmış gibiydi. Her çamaşır yıkayışımızda ona işkence çektiriyormuşuz gibi geliyordu bize. Makinenin bir güzel huyu daha vardı. Sürekli bir ev arkadaşımın çamaşırlarını yırtardı. Ama sadece onun çamaşırlarını. Nasıl becerdiğini hala çözemiyoruz. Ve bir gün isyan bayrağını çekti. Biz de bu özgür kuşu serbest bıraktık. Özledik seni uçan çamaşır makinesi.

 http://neyinkafasi.com/lapsus-calami/

18.05.2012
"Durakta bekliyorum konuşamayan bir ana elindeki bir aleti (astım hastaları kullanıyormuş.) ve 3 yaşlarında çocuğu gösteriyor.
Ne oldu diyorum hastaneye mi gideceksin bak şurada kafa sallıyor yok diyor 2 tl'sı var onu gösteriyor.
Yol parası mı lazım o kadarlık var verim diyorum yok diyor 10-15 minibüse el etse de dilenci zannedip kimse durmuyor.
En son bir minibüse birlikte biniyoruz ağlıyor bağırıyor ama derdini anlayamıyoruz.
Eline kağıt kalem veriyorum yazmayı da bilmiyor.
En son 40 tl istediğini elindeki ilacı çocuğa lazım olduğunu anlıyoruz. Yaklaşık 10 kişiden 40 tl toplanıyor minibüste, eczaneyi gösteriyor eczanede minibüs duruyor. Soruyoruz böyle bir ilaç var mı ne kadar diye.
Hayati bir astım ilacı olduğunu öğreniyoruz. Fiyatı tam 40 tl !
Çocuğu için saatlerce bağıran hor görülen dilenci diye tip tip bakılan o ana sadece ilaç parasını istemiş.50 tl toplim 10 tl bana kalsın bile dememiş.
Sevinçle minibüse biniyor herkesin elini öpmeye çalışıyor.
Analık ve insanlık dersini aldıktan sonra haber bültenlerindeki ekonomi manzaraları aklıma geliyor.
Böyle insanlar bu haldeyken kimse bana kişi başına düşen milli gelirden bahsetmesin.
Benim için önemli olan gelir düşmeyen kişiler analar ailelerdir."

16 Mayıs 2012 Çarşamba




*** “Ayakkaplarım” diyen insan, bence çok güzel bir insan.

*** Medeniyet dediğin gecenin bir körü bomboş yolda kırmızı ışıkta beklemek değil de nedir?

*** Otobüs durağında “70 geçti mi?” diye soran adama “970 mi?” diye soruya soru ile karşılık veren ben mi saçmayım, yoksa “yok düz 70” diye cevap veren o mu ben çözemedim. Evet ikimiz de saçmayız galiba.

*** Sarhoşa serfoş diyen babaannem candır.

*** 'Jan Dark'ın öteki ölümü'nde jan dark hapishanede idamını beklerken; "tanrım! neden eninde sonunda bütün kahramanlarını yalnız bırakırsın!"

*** Alt komşumuz büyük bir iyilik yapıp bize yine yemek getirdi. Bir ay bizde kalan tenceresini hatırlamış olacak ki tabağı boşalttırıp geri istedi. Zalım öğrenci evleri..

*** Aliağa termik santraline karşı durun: http://www.1milyon.org/

*** Gömleğinin sol cebinde sigara ve bilimum kartvizit ve kağıt taşıyan insan da çok güzel insan be.

*** Yıl olmuş 2012 hala telefonu kemerde takılı kabı ile taşıyan insanda bir amca samimiyeti var sanki.

*** Kibarca kısa boylu tanımı: eklem bacaklı.

*** demet kalın varmış diyolar. serdar ortaç varmış diyolar. ajdar varmış diyolar. valla ben canlı canlı hiç görmedim. umarım yokturlar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...