Ezginin Günlüğü dinleyince çoğu zaman içimi bir hüzün kaplar. nedendir bu hüzün bilmem derdim önceden. şu an fark ediyorum. ezginin günlüğü benim yaşanmışlıklarımı temsil ediyor, özellikle de aşkları...
geçmişi kurcalamak mantıksız gelir hep bana. yaşanmış yaşanmıştır ve bitmiştir. özellikle de hatırlamamak istenen şeyleri hatırlayıp üzülmek.. ne kendimi yerlere atmışlığım, ne de depresyona teğet geçmişliğim vardır geçmiş için. bu huyu nereden edindim bilmiyorum ama galiba güzel bir şey. işin ironik yanı yaşadıklarımı unutmam çok zordur benim için. öyle olduğunda hep güzel anlar aklıma gelir. özellikle de sıradan günümü farklı kılmış şeyler. fakat bugün fark ettim. ben kendime bazı geçmiş yaşanmışlıklarımı hatırlamayı yasaklamışım.
martılar uçuşur küçük kayığımın etrafında. bir küçük simidi paylaştığımız martılar. mavi denizimin üzerinde beyaz bir gelincik gibi salınır martılar. "gel gezmelere gidelim biz bulutların asfaltında " diye öter martılar üzerimde. seslerinde beni kendine çeken bir tılsım var. atlayıp kanatlarına tutunasım, uçup onlarla gökyüzünü yaşayasım var.
Ezginin Günlüğü dinleyince bir hüzün kaplar içimi. geçmişe rağmen geleceğe dair bir hüzün. ellerimi istemsiz iki yanıma açar, gökyüzüne bakarken bulurum kendimi. belki de küçük bir sahil kasabasında kahvaltı yaparken hayatı neşe dolu dostlarla... hayatın sadece saat tik taklarından ibaret olmadığını anlarım. aşklar yaşarım, hem de imkansız denilen zor aşklar. ve her şeye rağmen güzel yaşarım, her şeye rağmen.
Lapsus Calami
21.03.2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder