23 Haziran 2012 Cumartesi

Lapsus Calami 4



*** Çocukluğumdan kalma bir kokuymuş meğersem “kuş yuvası kokusu”. Yıllar sonra o kokuyu duyunca çam ağaçlarından düşen kumru yuvaları canlandı gözümde. Fakat şehir keşmekeşinde etrafta bulamadım yuvayı. Sonra Seyit Ali Aral üstada “Kuş yuvası kokusunu bildin mi Seyit Ali abi” dedim. ”Gerçeğinin öğle sıcağında dal ve telek koktuğunu bilirim. Rüzgar estirmiştir kokuyu da. Tam karga, saksağan, kumru yuvası ve yavrusu mevsimi” dedi. Aslında özlemimizmiş kuş yuvası kokusu..



*** Kim memleketin tüm anne babalarına “yaz okulunu kazandım” diye yutturduysa artık, bizimkiler“sen niye kazanamadın yaz okulunu” deyince bi şekerim, tansiyonum falan düştü. Yapmayın şöyle şeyler yazık ya. Ayıp da bir yandan. Hem de çok ayıp.


*** Hep merak ettiğim bir hissiyatsa oto yıkamada makina arabayı yıkarken arabanın içinde oturup olan biteni izlemektir. Pek mühim bir şey olmasa da merak işte.


*** “Domates sevmezsiniz, soğan yemezsiniz. Çiftçi düşmanları sizi.” dedi balık ekmeği getirirken, yıllardır Ferhat Büfe’nin Ferhat’ı olduğunu düşündüğüm abi. Ferhat Büfe de ayrı candır.


*** “Gece yatmadan önce yem vermeyin şu balıklara demedim mi olum ben size. Sağlıksız beslemeyin hayvanları.”


*** Kahraman bakkal süpermarkete karşı: Süper marketin tam karşısına aynı anda iki kişinin giremeyeceği ufacık bir bakkal açan amca yüreğine, cesaretine sağlık. Marketler parlak ışıklarıyla samimiyetsizlik saçarken sen bize para üstü olarak sakız vermeye devam et hep.


*** Daha 10 yaşlarında. Elinde boyundan büyük bağlaması. Gün yavaşça batarken İzmir sokaklarında, o balkonunda gün batımına karşı müzik ziyafeti sunuyor gece özlemi çekenlerin yorgun telaşına…


*** Okulda elinde yüzlerce anahtarın olduğu demetle gezen abladan fena korkarım ben. Okulda ne kadar kilitli kapı varsa ondan sorulur. Tüm okulun sahibidir bir nevi. Aradığı anahtarı tek hamlede bulmaz mı düşüp bayılasım geliyor.


*** “Hayatın sırrı ebediyetse, ömrün sırrı edebiyattır.”


*** Bazen böyle Penguen’de Uykusuz’da köşem varmış da yazıyormuşum gibi geliyor. İçim bi fena oluyor. Cıvık yumurta kıvamına geliyorum.


*** “Kırçiçeği pide&kebap… aşk mektubu yazdırır…” Lahmacuncu reklamı okudunuz. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim.


*** “ ’Ormanda terk olmaya geldik’ diye tezahürat mı olur olum” diyen fenerli bir arkadaşım da var. Gerçeğinin “Formanda ter olmaya geldik” olduğunu öğrendiğinde az kalsın Beşiktaşlı oluyordu. Zorla durdurdum. “Etme, gençliğine yazık. Kaybetmekten korksaydık Beşiktaşlı olmazdık” dedim. Galiba damarına basmışım. Oturup ağlaştık.


*** Masada peçeteye en uzak yerde oturan, tam bir zulümsün, hayattan soğuma sebebimsin.


*** Sırf serinleyelim diye çimleri sulayan fıskiyeyi yerinde söküp eğlence yaratan amca sen çok güzel bir insansın.


*** Forvet yeleli yan komşumuz aynı Falcao lan.


*** “Canın yanarsa en çok sevdiğine mi koşarsın, seni en çok sevene mi?” dedi. Kaldım ben öyle.


*** Çocukluğumuzun masum kokteyli: Fanta – Kola


*** Çocukluğumuzun gazoz tadı: Zafer gazoz.. Bir anlığına gazoz kapağı biriktirdiğiniz senelere dönüyorsunuz içince.


*** ‎”Babanın değişik arkadaşları da vardı. Mıstık bunlardan birisi. Karikatürist Mustafa Eremektar. Baba, bir gün arkadaşına uğrar iş güç için. Ev bodrum kat ve bileklere kadar su basmış. Mıstık abi öyle takılır orada, umuru değil foşur foşur suyun içinde yürür. Misafirlerine terlik uzatmak yerine lastik çizme verir. Bir sürü kâse, hamam tası kılıklı şey suyun üzerinde yüzer. Kiminde çay bardağı, tuzluk, biberlik, peçete, çakmak, kalem, çerez… Boğazda gemi trafiği misali. Baba sorar “Rahatsız değil misin?” Cevap geberticidir.“Aksine çok memnunum, hiç toz olmuyor, her yer hep tertemiz. Çünkü suyun içindeyiz. Ayrıca bak sigaraya.” Yanan izmariti odanın uzak yerine fiskeyle atar. Akabindeki ços sesi peşi sıra. “Yere atınca hemen sönüyor” der, sırıtır. Hayatın onlara ayak uydurmakta zorlandığı akıllardır.” Seyit Ali Aral babası Oğuz Aral için..


*** Arabanın arkasından yolu izlemek kadar zevkli, insana çocukluğunu yaşatan başka bir şey olmasa gerek.



*** Bomboş eshotta “Sayın yolcularımız lütfen otobüsün arkasına doğru ilerleyiniz” anonsunu duyunca şebeklik olsun diye en arka koltuğa geçişimiz akşam akşam eğlence yarattı yorgunluktan gözleri şişmiş şoför amcaya..


*** Kitaba başlayamama da bir nevi entelektüel cesaretsizliği midir?


*** Çocukluğumun berberi geçen şöyle dedi: “Kışın öğretmenlere yazın da biz esnaflara atarlar
ergenleri, çocukları. Adam edemedik bari siz edin diye”


*** Gülüşünün güzelliği ile utanmalı sevgili/ tıpkı Nazım’ın Piraye’si gibi…


*** Otobüs durağında üçlü oturakımsıda en solda oturmuş Uykusuz okuyorum. Yer yer Umut Sarıkaya ile gülüyor, Yiğit Özgür’le yerlerde sürünürken, Otisabi’de coollaşıyorum. Coolluğumun tavan yaptığı bir anda üçlü oturakımsının en sağına bir kız gelip oturuyor. Ben dergiyi okurken onun da Otisabi’yi okuduğunu sezince azcık ona doğru uzatarak yavaş yavaş okuyorum ki o da bitirebilsin diye. Abaza damgası yememek için Otis’ten Alpay Erdem’e geçiyorum. Belki konuşacak bir muhabbet olur diye Alpay Erdem’den de umutluyum. Coolluğumu bozmadan kıza hiç bakmıyorum. Nerden aklımda kaldıysa artık “güzele bakmama karizması”nı takınıyorum o an. Aradan geçen birkaç Alpay Erdemli, sevimli dakikadan sonra tam da cesaretimi toplamışken bir teyze belirdi az ilerde. Koştur koştur bir elinde pazar çantası diğerinde marul ve yeşillik torbası ile sıcaktan fena bunalmış şekilde attı kendini durağın içinde tam aramızdaki oturağa. Başlamadan bitirdin be teyze. Zalımsın pazar çantalı teyze.

http://neyinkafasi.com/lapsus-calami-4/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...