18 Temmuz 2012 Çarşamba

Barajlardan Nefret Ediyorum!


“Barajlardan nefret ediyorum.” Nereden çıktı şimdi bu der gibisiniz. Çünkü klavyedeki ellerimin bu soruyla hafifçe titrediğini hissettim. Çocukken barajlara acayip ilgiliydim. Suyun önüne küçük setler çeken barajımsılar bile hoşuma giderdi. Onlardan bir tanesinin yanına gittiğimde kendimi iyice küçük hisseder, mutlu olurdum kendimce. Bir gün amcamla balık tutmaya gittiğimizde baraj gölü o kadar çok dolmuştu ki yanındaki yol ile aynı hizaya gelmiş, taştı taşacaktı. O gün çok ilginç geçmişti benim için. Çocukluğumu mu attım üzerimden o gün yoksa gerçekten çocuk mu oldum bilemiyorum. Barajdaki su hafif hafif dalgalandıkça yola taşıyordu. Herkesin gördüğüydü bu. Ben ise orada özgürlüğüne kavuşmuş birkaç su damlası görüyordum. Gökyüzünde özgürlüğün sınırlarını zorlayan su burada hapsedilmişti. “Neden?” diye bağırmak geldiyse de içimden nice su damlasının kurtuluşunu izlemek ertelemişti haykırışımı. Az zaman sonra büyük bir gürültüyle barajın kapakları aralandı. Benim kapakların aralandığını dahi görmediğim anda yüzlerce belki binlerce su damlası koşarak kaçtılar buradan sevinçle. Geride kalanların hepsinin çıkacağını düşünmem o an hala çocuk olduğumun kanıtı gibiydi. Son ana kadar bekledim çıkışlarını. Çocukluk bu ya, masallar mutlu sonla bitmeliydi. Ama bitmedi. “Neden?.”

Şimdi görüyorum da insanlar koca koca barajların devasa boyutlarına hayran hayran bakıp “müthiş bir şey“ diyorlar. Evet, müthiş bir hapishane bu. Dünyanın en özgür ruhu olan suyu bile hapsedebilen bir hapishane. Bakın hala onların devasa betonlarına. Koyun onları da odanızın duvarına. Yanına da çirkinlik abidesi devasa gökdelen fotoğrafları yerleştirin. Hapsedin kendinizi ve özgürlüğünüzü betona, betondan şehirlerinize.

Doğanın önüne çekilen setlerin olmadığı, daha özgür bir dünyaya..


Derelerimiz özgürdür ve her zaman özgür akacaktır..


Diren Karadeniz !..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...