Öldü “zaman”… Öldü akrep. Yelkovan, bir kez
daha döner miyim acaba telaşında çırpınmakta son kez.
Öldü “mesafeler”… Acısı duyulmadı hiç. Sadece
öldü.
Yaşayan bir tek “yalnızlık” kaldı geriye.
İroni mi dersiniz bilmem ama yalnızlık da yalnız kaldı. Saçma değil mi yalnızlığın
yalnız, tek başına kalması? Oysa o hepsinden çok istedi ölmeyi. Tanrı
cezalandırdı onu. Tanrı da yalnız değil mi? Tanrı kendini de cezalandırmış olmasın
böylece.
Tüm bu çıkmazın
ortasında tanrı “aşk”ı yarattı. Amacı neydi bilinmez, sadece yarattı. Zaman
yokken yarattı. Mesafeler yokken yarattı. Bir tek yalnızlık vardı aşk
yaratıldığında. Tanrı cezalandırdı mı aşkı yalnızlıkla? Tanrı öyle her şeyi cezalandırmakla
mı uğraşır? Hiç sanmam. Sadece yarattı.
Aşk, yaşadı yalnızlıkla
bir süre. Cezası –yine ceza mı dedim- neyse çekti ki, sonunda tanrı zamanı
diriltti.
Akrep canlandı.
Sessizce canlandı. Öyle çok sesi çıkmaz zaten akrebin. Sakince yaşar her
şeyi.
Yelkovan hoyratça
salındı durdu yine, ilk turunu atarken sonsuz ritminin. Yelkovan haşarıdır
biraz. Mazur gördü tanrı.
Mesafeler dirildi
birden. Zamanla aşkın arasına girdi. Aşkı da, zamanı da değerli kılsın diye
yarattı tanrı onu. Görevini sonuna kadar da yaptı.
Yalnızlık yine
yalnız kaldı. Tanrıyı kıskandı mesafelere karşı. Zamanı da aşkı da
anlamlandıranın kendi olduğunu düşündü bencilce. Evet, bencildi yalnızlık.
Ve tanrı “özlem”i
yarattı sonunda. Tüm bu karmaşaya çözüm bulsun diye. Mesafelerle değerlenen
zamanı da, aşkı da, yalnızlığı da özlemin şefkatine bıraktı.
Tanrı neden özlemi
yarattı? Siz tanrı olsanız, ne yapardınız tüm bu karmaşanın ortasında? Tüm
bunların hepsi "aşk" için miydi gerçekten?.
Derşan
İlham verene sonsuz teşekkür..
(Fotoğraf: Pınar Şahintaş)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder