3 Ekim 2012 Çarşamba

Lapsus Calami 5



*** Sokakta yürürken mahalledeki çocukların topu bana doğru yuvarlanmaya başlayınca bir anda çocukluğum aklıma geldi. Şimdi benim bulunduğum konumdaki abiler topu hemen bize atmaz, biz de ayağından topu almaya çalışırdık. O da çalım ata ata ilerler, vermezdi topumuzu. Kimisi de benim birazdan yapmayı planladığım gibi elleri cebinde coolluğunu bozmadan ayak içi ile topu bize yuvarlar, bir göz kırpıp giderdi. Tam olarak ikinci abi moduna geçmek üzereyken elinde market poşetleri ile önüme fırlayan mahallemizin haşarı teyzesi topu aldı, çocuklara pas attı, göz kırptı ve gitti. O an abilerden yeni çalım yemiş, topumu alamamış gibi oldum. Ve ben sanki yine mahallede top oynayan çocuktum.

*** Fotoğrafçılığa sümüklü çocuk, yaşlı teyze ve cumbalı ev fotoğrafları çekerek başlamasam fotoğrafçılık dünyası dışlar mı beni?

*** Tablet bilgisayarlar ekmek kesme tahtasına benzemiyor mu?

*** “Buralar eskiden hep dutluktu” deme yaşı yükseliyor ve zamanla diyen de kalmayacak gibi. Ama eskiden buralar hep dutlukmuş hakikaten.

*** Köye gidip dönünce ege şivesinden normale dönmem için verdiğim 48 saatlik süre doldu. Ne yapsam ki şimdi?

*** "live-love-laugh" yazmışım zamanında. gülüyoruz, elbet yaşıyoruz da, ama..

*** Her yerde mi "uzaktan" çalar.. Algıda seçicilik değil bu algıda ısrar..

*** Şezlonga uzanıp cool cool kitabımı okurken fark etmeden yanımdan geçiveren birisi ayağındaki kumları ve üzerindeki su damlalarını bana ve kitaba fırlatmasıyla sinirle arkama döndüm. Ve karşımda elinde kovası ve küreği ile tatlı mı tatlı bir kız çocuğu gülümsüyor. Kitabı kumdan kalesine feda edesim, çamurdan oyununa eşlik edesim geldi.

*** Gönlünüz birazcık "deli Emin" tadında olsun. Çalınca şarkısı sevdiceğinizin, yetiştirin bitmeden, gitmeden.. (fonda Erkin Koray - Sevince)

*** Her sokak akşamsefası koksa insanlar daha mutlu olurdu gibi. Hala koklamadıysanız yetişin sıcaklar bitmeden son demlerine.

*** Bir öğretmen çocuğu iseniz iki parçalı gözlükleri yakinen tanırsınız. Karşıya baktığınızda uzak gözlüğü, aşağıya baktığınızda yakın gözlüğü işlevini görendir iki parçalı gözlük. Eskiden bu teknoloji yokken yakın gözlüğünü burnunun en ucuna, düşme ihtimalini de hesaplayarak koyan öğretmen, uzağa bakmak istediğinde kafasını kaldırmadan göz hamlesiyle gözlüğün üzerinden bakarak durumu idare ederdi. Daha çok sınav anlarında önündekilerle meşgul olurken sınıfa da hakim olmak için kullanılırdı. Bu teknoloji çıktı çıkalı öğretmenlerimiz iki parçalı gözlükle donandı. Onları merdiven çıkma anıda hemen tanırsınız. Çünkü bu gözlükle merdiven çıkmayı hesaba katmamış yapanlar. Aşağı baksan merdiven uzak diyarlarda iken ileri doğru baksan burnunun dibinde gibidir. Nerede tutuna tutuna merdiven çıkan gözlüklü bir öğretmen görsem hüzünlenirim ben. Bulsunlar artık şunun da bi hal çaresini. Kurtarsınlar canım öğretmenlerimizi bu zulümden.

*** Met-Üst dergisi.. Kafası estiğinde çıkar demiş üstat. Umarım sık sık eser kafası. Okunası..

*** Atletizmin neresi sıkıcı bir türlü çözemedim yıllardır. “Nasıl izliyorsun bütün gün bunu” diyenden geçilmiyor. On bin metre finalini de üç adım uzun atlamayı da heyecanla izlerim hala.

*** Bana bütün gün evde usta beklemenin resmini çizebilir misin abidin?

***Onun profil resmi yerine hayallerine odaklansanız daha (u)mutlu olursunuz.

*** “Terliklerimle gelsem sana” dese ‘biri’ oturup ağlarım.

*** Ruhundan samimiyet geçen, gülüşü ile hayatı renklendiren, bir ömre bedel insanlar.. iyi ki var onlar..

*** Bir zamanlar hastane kokusu diye bir şey vardı, artık yok gibi sanki. Ben hastaneye hastane demem hastane kokusu duymadıkça.

*** Günlerden balkonda demlenme günü. Mezeler dizilmiş. Dostlar masa etrafında. Muhabbete eşlik eden kadeh seslerimize bir tanesi daha eklenince sustuk aniden. Kafalar komşu balkonundan bize kadeh kaldıran amcada. Küçük bir şaşkınlıktan sonra balkon demirine kadehi dokundurup bize eşlik ettiğini anladığımız amcanın sohbetinin içinde bulduk kendimizi.

*** “Dispanser” kelimesi beni oldum olası korkutmuştur. Sen nasıl bir kelimesin öyle. Söyledikçe içime bir ürperme geliyor.

*** Kovboy filmlerinde kasabanın ıssız sokağından rüzgarla sürüklenen bir çalı vardır meşhur. Bizde salonun ortasından ona benzer bir yumak geçince anladım ki bu evin temizliğe ihtiyacı var.

*** Yan komşular balkonda okey oynuyorlar. şimdi biz yancı mı oluyoruz?

*** İnsan, yarası yarasına denk geleni seviyor demek ki. (Ece Temelkuran)

*** “Sonunda martıyı öldürmüşsün” dedim kaşlarının arasını alarak simit atma ihtimalimizi ortadan kaldıran arkadaşa.

*** Köyün meydanında koşturan bir velet.. Arkasında çoban bir abimiz.. Ellerini iki yana açmış isyan ediyor: “200 tane koyunu idare ediyorum. Bi torunla baş edemiyorum.”

*** Sallama çayın ipinin suyun içine kaçtığındaki dramı hiçbir yerde görmedim.

*** Adettendir deyip akşam Cemal Süreya - Sevda Sözleri okurken kahve içtiğimin fotoğrafını çektireceğim.

*** Evde babamın eski kitaplarına göz gezdiriyordum ki bazılarının başları düzensizce karalanmış, bazı sayfalar yırtılmış.. Bu ne hal diye sorduğumda “senin eserin” deyince kalakaldım. Ben de feda eder miydim acaba kitaplarımı?.

*** “Kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” dedim Cemal abiden örnekle, “Nasıl bir kahvaltıyla mutlu olursun” dedi, “Bir bardak su yeter aslında, karşında sevdiğin varsa” dedim. Cemal abi de olsa böyle söylerdi sanki.

*** Nerde “pudink” diyen insan var, orda çok güzel bir insan var.

*** Babaanne dedim mi benim aklıma patik gelir. Bildiğin patik ama. Kış olunca zenginin de fakirin de dostu, buram buram köy kokan, bizi biz yapan patik. Patikli insan mutludur, huzurludur. Eline filtre kahvesini alan patron ayağına patiği giydi mi işçisi ile bir olur, beraber olur. Patik mütevazidir, değeri para ile ölçülmez. Patik sevilesidir. “Yok ben giymem o da neymiş yaaa” diye söylenirseniz bir gün babaanneniz tutup köyden getirdi mi giyeceksiniz efenim. O sizde kaldığı sürece ayağınızda duracak. “Çocuğun olmaz bak sonra” gibi laflarına bir doktoru dinler gibi yaklaşıp boyun eğeceksin. Seveceksin patiği.

*** Çocuk severken cool kalabilen var mı aranızda?

*** Nerde nur yüzlü, iyi bir emlakçı görsem sarılıp boynuna hüngür hüngür ağlayacağım. Kimseye açamadığım dertlerimi ona anlatacağım.

*** Nolmuş yani elimde üzüm torbaları ile metroya binmişsem? Hem köyüm bağrından kopup şehre inmiş olamaz mıyım? Köyümün hasretini bir nebze de olsa hafifletmek istiyor olmaz mıyım?

*** Hırsız abiye not: evden çalınacaklar listesi
 1- Televizyon: bizde de olsa ne güzel olurdu aslında.
 2- Ev arkadaşımın telefon: kendileri geçtiğimiz yüzyıldan kalma olduğundan zahmet olmazsa çalsanız da yenisini aldırsa babasına.
 3- Dambıllar: daha yazılışını dahi bilmediğimiz bu aletler kapılar çarpmasın diye kullanılıyor. Yazık günahtır. Emin ellerde değerlendirilmeli.
 4- Laptop: evde para yapan tek alet. Almasan daha iyi ama 5. kata kadar çıkıp aldıysan bence hakettin.
 5- Buzdolabı: çalmaya kalkışma derim vallahi eve 4 kişi zor çıkarttık.
 6- Kitaplarım: eğer oturup okuyacaksan hiç çekinmeden çalabilirsin.
 7- Balığım Cappuccino: pek para edeceğini zannetmem ama sevimlidir kerata.

 Kendine çok dikkat et. Yan komşu evde yok benden duymuş olma.


*** Senkronize sokak defansı vardır. Karşıdan gelen sağa mı geçecek sola mı karar veremezsin. Kendini yavaşça sola atarsın ve bir bakmışsın o da sola gelmiş. Burun buruna gelene kadar bu böyle sağlı sollu devam eder. Şehir hayatının en hüzünlü anlarından biridir. Çaresizlik içinde kıvrandırır insanı. Fakat benim bunu tuvaletin çıkışında hareketlerinden iyice çişi gelmiş olduğunu zannettiğim bir herif ile yaşamam hiç şık olmadı. Karşılıklı küçük bir senkronize defans hamlesinden sonra kavgasız ayrılsak da arkamdan yediğimi düşündüğüm küfürler bir “hoşça kal” niyetindeydi.



Derşan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...