14 Ekim 2012 Pazar

Ses

Tavla zarlarının o tanıdık sesi yine kısa sürüp duraklamıştı. Diğer fırlatış için sabırsızca titreyen avuç içinde kıvranıp duran zarlar, bir sonraki kavuşmalarına ramak kala yuvarlandılar yine sağa sola çarpıp. 4-2.. Bu seferki avuç içi daha mı terliydi? "heyecandan olsa gerek".. Zarların üzerine bir öpücük kondu ve tekrar bir o duvara bir bu duvara çarptı zarlar. 3-1.. Şanssız bir gün mü ne?.

Zarlar bir o yana bir bu yana şanssızlık getiredursun, zarların sesine aşikar olmuş bir kulak başka sesler aramaktaydı. Ne arkadan gelen ticari pop müzikler, ne de gök gürültüsü.. Şehir zaten duyulmaz olmuştu uzun zamandır. Büyük caddelerden geçen ambulansın hüzünlü sireni, sokak satıcılarının gıcık bağırışları, evinde kavga eden çiftlerin çığırışları, sabırsız şoförlerin arsız kornaları ve tüm bu karmaşanın ortasında sesini duyurmaya çalışan köpeğin havlaması, hepsi birbirini kovalayıp asla yakalayamayacak, yakalasa da aralarındaki oyunun tekrar başlayacağı birer çocuktular sanki. "yakaladım seni". Küçük bir sesti beklenen. Belki bir aşk itirafı, belki küçük bir merhaba, belki de bir kedi miyavlaması.. Kedi sesi duymayalı ne kadar da uzun zaman olmuştu? Sahi en son ne zaman günaydın demişti bir kediye? En son ne zaman bir yavru kediyi izlemişti annesinden süt emerken?

Sokaktan ince bir keman sesi geliyor. İnsanlar telaşlı. Ellerinde keman tellerinin bıraktığı ömürlük izlerle bir amca bir şeyler çalıyor, ihtiyar yoldaşı kemanına sarılıp. "huysuz ve tatlı kadın.." Sahi kaç kişinin dinleyecek vakti var? Omuzlarındaki çantalarında dünyanın yükünü taşıdığını zanneden hanımefendiler ve elleri ceplerinde havalı yürüyen beyefendilerden kaçı duydu bu şarkıyı. Amcamın önünde şapkası da yok, keman kutusu da... Keyiften mi çalıyor acaba?

İnsanlardan bulaşan en iyi hastalık mutluluk olsa gerek. "doktorlar araştırmışlar mıdır bunu? hiç sanmam." Mutluluk bir sestir, duyulmayı beklediğin anda duyduğun. Bazen de hayatın ilk sesidir, bir bebeğin doğduktan sonraki ilk sesi..."ah şu doktorlar ne şanslılar!" Anne olmak da yetmez o sesi duymaya, o sesi duyarak anne olursun ancak. O ses duyulur duyulmaz dünya susar. Bebeğin annesine ilk ve belki de son ninnisidir.

Balkondan kuş sesleri mi geliyor? Önceki günlerden kalan kurumuş ekmekleri suya koyup kuşlara vermek, hiç sevap beklemeden, sadece kuşlar için, nasıl bir duygu ki? Islanmış ekmeği çok sever kuşlar. "ah bir de balkona bırakmasalar şu önceki günden arta kalan vücut artıklarını". Doymak için mi yerler, öğün geçiştirmek için mi? Bir nevi dilenci gibiler sanki. Bazı günler ekmek vermesen de oradalar, bir umut.. Yine geldi birisi. Ağır ağır etrafı kolaçan ediyor. Usulca yaklaşıyor. Günlerce aynı yerde durup, her rüzgar ve yağmurdan bir iz koparan kirlenmiş tabağın içinden bir parça ekmek alıp, aniden kalkıp havalanıveriyor. Hayvanlar niye bu kadar korkak ki? Biz insanlarla beraber yaşadıkları için mi yoksa?

Özlemle bir ses bekleyen yüreği umut dolu insanlar yarattı dünya. sadece tek bir ses bekliyorlar bu gürültülü sessizliğin içinde; insanlığın sesini. "duyar mıyız hakikaten?"

Derşan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...